tag:blogger.com,1999:blog-66447929502670142162024-03-14T01:07:56.654+03:00Kanlı Masallar (by Peder Zickler)Gündüz ifşa eder, karanlık kucaklar. Okyanusun aldatıcı sonsuzluğundan, karanlığın sonsuz derinliğine sığın!Peder Zicklerhttp://www.blogger.com/profile/03009451978109316469noreply@blogger.comBlogger8125tag:blogger.com,1999:blog-6644792950267014216.post-47635635741803336042011-01-06T21:52:00.000+02:002011-01-06T21:52:06.292+02:00İki Var Bir Yok Eder<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TSYdInnlEuI/AAAAAAAAAE0/mudjJ23FKi4/s1600/sut.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://2.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TSYdInnlEuI/AAAAAAAAAE0/mudjJ23FKi4/s320/sut.jpg" width="320" /></a></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Simsiyah bir oda galiba. Benim tahminime göre dipsiz bir karanlık söz konusu. Ayın güneşten saklandığı, yıldızların bulutlardan kendine yol bulamadığı bir zifiri karanlığın en ortasıymış gibi sanki… Hani düşünceleriniz resmi geçit töreninde uygun adım gözünüzün önünden geçer de, gözünüz kapalıdır, karanlığın içinde sadece onların sesini duyarsınız ya… İşte öyle bir karanlık diyeyim size.<br />
<br />
O karanlığın tam ortasında duran bir adam var. Uzun saçları rüzgara sinirlenmiş bir okyanusun suları gibi dalgalı. O saçların bir kısmını başının üst tarafında toplamış, altta kalan diğer kısımlarının da ayağa kalkmaya hazırlanan bir savaşçı gibi omuzlarına bırakmış. Başının tam üstüne bir ışık vuruyor. Kaynağı yok ışığın. Sanki havada asılı duran bir kandil gibi… Alnına saçlarının gölgesi vuruyor, çıkıntı gibi duran kaşlarıysa aydınlık içinde. O çıkıntı gözlerini gölgede bırakıyor.<br />
<br />
Üstünde “Blood For Love” yazan siyah bir t-shirt var. Onun üstündeyse siyah, deri kapüşonlu bir mont var. Mont kalın ama tüm vücuduna öyle bir darlıkla oturmuş gibi sanki vücudunun parçası gibi duruyor. Bacaklarına yırtık bir kot pantolon geçirmiş. Hayvan gibi paraya alınmış yırtık kotlardan değil, fazla giymekten yırtılmış. Ayağında artistik çivili topuğu patlamış beyaz tabanlı siyah bir spor ayakkabı var. Sağ kolunda birisi sivri aksesuarlı, ikisi düz örgülü üç deri bileklik var. Adamın sol koluysa yok. Gözükmüyor.<br />
<br />
Ağzında bir uzun Marlboro var. Ciğerine sevgilisine kavuşmaya çalışan aptal bir liseli gibi hızla giren sigara dumanı, umduğunu bulamamış bir ergen gibi hızla ağzından çıkarken, şerefsizce yakan soğuğa karışırken buhar şeklinde varlığını hissettiren nefesiyle karışıyor.<br />
<br />
Adam gölgede olan gözleriyle besbelli ki sana bakıyor. Ve anlatmaya başlıyor: “Bir yokmuş, iki yokmuş…”<br />
<br />
<b>BİR YOKMUŞ, İKİ YOKMUŞ</b><br />
<br />
<i>“İki yokluğun varlığı birlik edermiş. İki varlığın birliği belki de hiç olmayabilirmiş. Hiç yokken, var olmuş iki sevgili vardı.”</i><br />
<br />
Duman şımarıktı. Hep öyleydi zaten. Bacadan çıkarken bir vücut çıkıp, özgürlüğün tadını aldığı an etrafa dağılır ve kısa süre içinde de o sonsuz özgürlük içinde kaybolurdu. Yine öyle kayboldu. Ona yol gösteren bacanın içi, dumanın nankörlüğünün bir eseri olarak simsiyahtı.<br />
<br />
Baca bir dev anasının bacağı gibi evin içine kadar sokuluyor, oradan sobaya giriyordu. Aslında sobaya “Bacağım girsin” der gibiydi ama onların ilişkisi gönüllüydü. Ne soba ne de baca şikayetçiydi bu zorbalık olarak görünen sokuş emrivakisinden.<br />
<br />
Sobanın başında oturan çocuğun kahverengi gözlerinde, sobayla bacanın zoraki aşkının meyvesi olan alevler dans ediyordu. Sobanın tam üst kısmından arkası, çıkan ısı yüzünden yanan havanın dalgalanmasına esir olmuş, kendini göstermiyordu. Çocuğun alnıyla komşu olan kısmında dümdüz olup, şakağına ve burnuna doğru inen kaşları kalkmış, alnı da kırışmıştı. Sobanın önünde yere oturmuş, bacaklarını çapraz yaparak göğsüne çekmiş ve kollarını da dizine kavuşturmuş bir şekilde, yanı başında dönen bunca aşk ve nefreti umursamadan karanlık odada uyuyan sevgilisini düşünüyordu.<br />
<br />
Sevgilisi çok hastaydı. O kendini bildi bileli hastaydı. Top gibi bir çenesi vardı. Çenesinin tam ortasında bir de gamzesi vardı. Burnu minicik ve yukarıya doğru kalkıktı. Minik kulakları vardı ama hiç belli olmuyordu. Uzun ve düz kumral saçları o kulakları hep örtüyor, sanki kulaklarının küçüklüğünün bir zayıflık olarak algılanmasının önüne geçiyor gibiydi. Karanlık odada kim bilir nasıl bir kabus görerek uyuyordu ki, geniş alnı ter içinde kalmış, battaniyeyi boğazına kadar çekmiş bir şekilde, arada dudakları da kıpırdayarak uyuyordu.<br />
<br />
Yatağı, odanın tam köşesinde duran pencerenin hemen yanındaydı. Oda o kadar küçük ve asimetrikti ki, ikinci bir pencere daha yoktu ve yatak odanın geniş kenarını tamamen kaplıyordu. Yatağın tam ayak ucunda, duvarda asılı bir ayna vardı. Kızcağız kalkınca, halen yaşayıp yaşamadığını anlamak için ilk olarak o aynaya bakıyordu.<br />
<br />
Aynanın yarım metre kadar yanında, yatağın ayak ucunun bittiği yerde uzun ayaklı bir komodin vardı. Üstünde bir sürü gereksiz ıvır zıvır vardı. Krem, pipet, anahtar, halen tavana asılmayı bekleyen fosforlu bir yıldız… Ve hiçbir zaman kullanılmayacak olan iki kişilik eldiven…<br />
<br />
Odayı sadece pencereden giren ay ışığı aydınlatıyordu. Bir de içerideki odada, sobadan sızan yasak aşkın piçi olan alevler. Davetsizce olmayan kapıdan süzülüp kızın tenine dokunuyolardı.<br />
<br />
Kız birden bağırarak uyandı. “Gitme!”<br />
<br />
Çocuk hemen yerinden kalktı ve sırtı dönük olan karanlık odaya döndü, üç koşar adımda sevgilisinin yanına gitti. “Buradayım.” Kızın alnındaki teri sildi. Yatakta doğrulmuş olan kıza sarıldı. Saçlarını okşadı, sanki yeni bir nota keşfetmiş olan parfüm uzmanı gibi uzun uzun kokladı saçlarını. Kollarını bıraktı ve kızın yüzüne baktı. Saçlarının bir kısmı, terli suratına yapışmıştı. Onların her birini altın işçisi gibi tek tek aldı ve ait olduğu yere götürdü.<br />
<br />
Kız endişeyle ona bakıyordu. “Bir rüya gördüm. Aydınlıktı… Çok aydınlık. Sen karanlıktaydın. Aydınlık çok fazlaydı. Beni içine çekti… İçine çekti beni götürdü. Benim gözlerim halen senin olduğu yerdeydi ama vücudum aydınlığın içinde eridi gitti. Gittim sevgilim…” dedi ve ağlamaya başladı. Sobadan fışkıran alevler gözünden süzülen yaşların üstünde dans ediyordu, dalga geçer gibi.<br />
<br />
Çocuk bir eliyle kızın sağ yanağını tuttu, diğer eliyle de gözlerinden süzülen olağan misafirleri sildi. “Sen bir yere gitmiyorsun ki sevgilim” dedi. “Senin bir yere gitmene izin vermeyeceğim. Belki üzüleceksin. Bir birlik olmayacak aramızda. Belki ben gideceğim ama sen iyi olmadan değil. Birlik olmayacak ama yokluk da olmayacak sevgilim.” dedi. Kız yine ağlamaya başladı. Göz yaşları zaten her gün o gözlerden çıka çıka yolu öğrenmişti. Hep aynı yerden akıyorlardı. Asla gözünün burnuna yakın yerinden süzülmüyorlardı. Hep gözünün dışa bakan kısmının birkaç milim içinden birkaç minik kavisle aşağıya koşuyorlardı. <br />
<br />
“Ya ölürsem ben…” dedi kız. Ağlamaya başladı. “Ya sensiz gitmek zorunda kalırsam.”<br />
<br />
“Ölmeyeceksin sevgilim. Sen bir yere gitmeyeceksin.”<br />
<br />
“Ama sen?”<br />
<br />
“Ben olmayabilirim.”<br />
<br />
Göz yaşları depara kalktı.<br />
<br />
Çocuk ayağa kalktı. “Sana sütünü getireyim” dedi. Kızı alevlerin cızırtısıyla baş başa bıraktı. Kız sanki gözünün önünden o sahneler geçecekmiş gibi başını ellerinin içine gömdü, hıçkırarak ağlamaya devam etti.<br />
<br />
Çocuk elinde süt dolu bir bardakla geri geldi. “Al canım. İç bunu.”<br />
<br />
Kız artık süt içmeyi garipsemiyordu. Başlarda garip gelmişti. Hem sütün tadı değişikti hem de süt içmenin ona nasıl bir yarar sağlayacağını anlayamamıştı. Ilık sütü bir dikişte içti. Dudaklarının kenarlarında beyaz bir bıyık oluştu. Çocuk gülümsedi. Eliyle sütü de sildi. Gülümsedi, gülümsedi. Burnu kanadı. Birden panikledi. Sanki akan, kızın kanıymış gibi panikledi. Hemen iki parmağını da burun deliklerinden soktu.<br />
<br />
Kız “Bir şey olmaz. Korkma. Geçer” dedi. Zaten kan da kendisine şiddetle başkaldıran parmakları görünce korkup geri çekilmişti. Çocuk parmaklarını çıkardı, sanki büyü yapmaya hazırlanıyormuş gibi iki parmağını da gözlerinin önünde tuttu. İki parmağını da yavaşça ağzına götürüp yaladı. Kız şaşkınlıkla onu izliyordu. “Ne yapıyorsun sevgilim?” diyecekti ki, konuşma kabiliyeti sevgilisinin sabotajına uğradı. Kelimelerin dökülmesi gereken yerde o tanıdık olan ama bu sefer kan tadı olan bir dudak vardı. Öyle uzun öpüştüler ki, benim bile içim gıdıklandı. Öyle şehvetli öpüştüler ki, alevler bile kıskandı, söndü. Öyle masum öpüştüler ki, ay ışığı onların masumiyetine halel getirmekten utandı, saklandı. Öyle çocukça öpüştüler ki, ayna onların haline katıla katıla güldü.<br />
<br />
Orada, tek kişilik yatakta ter içinde seviştiler.<br />
<br />
Seviştikten sonra çocuk üstünü giydi. Gözlerinin kenarındaki ya terdi, ya da yaştı. Kıza baktı. Kız halen derin bir şekilde soluyordu. Çocuk konuştu: <br />
<br />
“Sevgilim. Sen iyi olacaksın tamam mı? Ayağa bile kalkacaksın. Sütünü asla ihmal etmeyeceksin. Her gün hem sabah, hem akşam sütünü içeceksin.”<br />
<br />
“Sen içirmeyecek misin zaten sevgilim?”<br />
<br />
“Ben gidebilirim tatlım.”<br />
<br />
“Hayır sevgilim. Yapma. Gitme.”<br />
<br />
“Gitmek zorundayım.”<br />
<br />
“Bana bunu yapma. Yalnız ölüme terk etme beni.”<br />
<br />
“Gitmek zorundayım sevgilim.”<br />
<br />
“Bana kim bakacak, beni kim sevecek? Beni kim yaşatacak?”<br />
<br />
“Sütünü iç sevgilim.”<br />
<br />
Mutfaktan yatağın başucundaki komodinin üstüne bir boru uzanıyordu. Komodinde, kızın uzanabileceği bir düğme vardı. O düğmeye basınca, borudan akan süt, ucuna konan bardağa doluyordu. Çocuk düğmeye bastı ve bir bardağa süt doldurdu. Onu kendisi içti.<br />
<br />
“Sütünü içmezsen ölümü gör sevgilim” dedi ve gitti. Kız arkasından haykırarak ismini sayıkladı, bağırdı ama nafile.<br />
<br />
Ev bomboş kaldı. Soğudu. Alevler sustu, dans etmeyi kesti. Baca özgürlüğe kapı olmayı bıraktı. Ay ışığı bulutların ardına saklandı. Kız her gün düğmeye basıp sütünü içti. Her gün içti o garip sütü. Birkaç hafta sonra ayağa kalktı. Yürümeyi yeni öğrenen bir bebek gibiydi. Acemi adımlarla, sonu düşmek olan bir filmin kötü yazılmış senaryosu gibi ilerliyordu adımları.<br />
<br />
Mutfağa ulaştı. O ana kadar dayanmış olan bacakları kendini bıraktı. Haykırarak yere yığıldı.<br />
<br />
Mutfakta çok büyük bir kazan vardı. Kazanın dibinde beş parmak kadar pembeye çalan süt kalmıştı. Kazanın üstünde ayaklarından asılmış bir şekilde duran çocuk vardı. Uzun saçlarından süzülen kan damlaları pıhtılaşmış, dalgalı saçlarıyla huzurlu bir şekilde uyuyordu. Çocuk sol kolunu kesmişti. Sol kolu büyük ihtimalle henüz dibine ulaşmamış olan sütün içinde yatıyordu. O kesik koldan fışkırmış olan kan sadece kazana boşalmakla kalmamış yüzünü de kendi kanına boyamıştı.<br />
<br />
Aşağıya sarkan sağ kolundaysa, kazan fikrini keşfetmeden önce kızın sütüne kan koymak için açtığı minik deliklerin izi duruyordu.<br />
<br />
<i>“Kimi zaman yokluk, varlık yaratır, demişti bir keresinde. “</i></div>Peder Zicklerhttp://www.blogger.com/profile/03009451978109316469noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6644792950267014216.post-83875312206685215702010-12-23T22:56:00.001+02:002010-12-23T22:57:08.972+02:00Masum ve Haklı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TRO29BNShjI/AAAAAAAAAEc/D63WKM76iAg/s1600/ying-yang.gif" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="http://2.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TRO29BNShjI/AAAAAAAAAEc/D63WKM76iAg/s200/ying-yang.gif" width="200" /></a></div><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">ACIMASIZ</span></i><br />
<br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">--DÜN--</span></b><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Korku kanındaki basıncı artırıyordu. Öyle hızlı koşuyordu ki, ciğerleri sanki içerden ateşe verilmiş gibi yanıyordu. Bacak kaslarına o an birisi dokunsa, elleri tutuşurdu. Hani bir korku filmi izlersiniz de, tuvalete gidince istemsizce arkanıza bakmak istersiniz ya, sanki birisi o an kapıdan girip de arkadan sizi bıçaklayacakmış gibi… Sertel da arkasında görünürde birisi olmadığı halde, onu arayan birisi olduğunu bildiği için o korkuyla istemsizce arkasına baktı. Arkasına baktığı an da önündeki taşı göremedi ve ayağı taşa takıldı. Yüzünün üstüne düştü. Çenesine yerdeki paslı bir çivi saplandı ve hatta burnu çöp konteynırına çarparak kırıldı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kanı yüzünün her zerresine, bir sevgilinin sıcak eli gibi dokunuyordu. O sıcaklığı karşılıksız bırakmadı ve sağ eliyle o ele dokundu. Yerden kalkmaya çabalarken, az önce koştuğu dümdüz caddeyle kesişen bir ara sokaktan onun gölgesini gördü. Belli ki arkasından vuran ışık uzaktaydı. Gölgesi bu yüzden upuzun, incecik ve heybetliydi. Sertel’un sağ eli halen yüzünde olduğu halde gözlerini, korku tüm hücrelerine sinmiş bir şekilde açarak geriye doğru sürünmeye çalıştı. Bu arada destek aldığı sol eline de yerdeki kırık bir cam parçası battı. Acıyla haykırdı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Gölge caddeden çıktı. Arkasından halen Sertel’in az önce koştuğu caddedeki sokak ışığı vuruyordu. Yüzü karanlık içindeydi. Üstünde ucu kanlı siyah bir pardösü vardı. Bacakları aralanmıştı. Sağ elinde yere doğru uzanan sipsivri bir bıçak vardı. Başının gölgesi Sertel’in yüzünü kapıyordu. Sertel’in yüzündeki korku ifadelerini, ona doğru yavaşça yürürken, vücudunun geri kalan kısımlarının da gölgelemesine izin veriyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sertel daha fazla geriye doğru gidemedi. Olduğu yerde kaldı. Ağzını annesinden dayak yemek üzere olan bir çocuğun çaresizliğiyle açtı. Sağ elinin ayasını trafik polisi gibi ona uzattı. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Bir daha buraya gelmeyeceğim… Yapma… Lütfen…”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Doğrusu Sertel’in ölümü hiç de tahmin ettiği gibi olmadı. O hep, ölürken karizmatik bir laf söylemeyi hayal ediyordu. Ölümünden sonra uzun yıllarca, efsaneleşmiş ölümünün konuşulmasını istiyordu. Pardösülü adam sipsivri bıçağı karın boşluğuna soktuğunda önce içinde bir soğukluk hissetti ve ürperdi. Hemen ardından dışarı süzülen kanının sıcaklığını hissetti. O sırada haykırdı. Eğer bu haykırmasını cümleden saymazsak son söyledikleri, az önceki yalvarma nidaları oldu. Karın boşluğundan sertçe çıkan bıçak acemice bir manevrayla boğazına saplanmak istedi ama refleksleri henüz ölmemişti ve son anda yana çekilebildi. Fakat bu daha ölümcül ve itiraf etmek gerekirse görsel bir şölen başlatan yaraya sebep oldu. Bıçağın sivri ucu şah damarına hafifçe dokundu. Sertel’in şah damarıysa dokunsanız kanayacaktı. Öyle oldu. Kan, bir yangını söndürmek için aceleyle hortumun ucundan çıkan itfaiye suyu gibi fışkırmaya başladı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Durması için kaldırdığı sağ eliyle karnına bastırıyordu zaten. Yere destek olarak koyduğu sol elini de kan fışkıran boğazına dayadı, sanki eliyle tutmazsa ölecekmiş gibi. Öldü de zaten. Ama yerden destek almadığı için kafası boşluğa düştü. Yerde bir çivi daha vardı. Hatta dik duruyordu. O da arkadan kafasına saplandı. Çok gariptir ki, Sertel ölmeden önce paslı olduğunu tahmin ettiği çiviyi düşünüyordu. Son cümlesi “Yapma… Lütfen…” olmuştu ama son düşüncesi “Şu çiviyi hemen çıkarıp hastaneye gitmem lazım. Yoksa tetanos olacağım” oldu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Pardösülü adam bıçağı cebine koydu. Aynı istikametteki duvara doğru yürüdü. Duvardaki kapıyı açtı ve kapının içindeki karanlıkta kaybolan gölgesine karıştı.</span><br />
<i><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /></i><br />
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">MASUM</span>İYET</i><br />
<br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">--DÜNDEN ÖNCE—</span></b><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Masumiyet bir yanılsamadan ibarettir. Masum olmadığına karar verdiklerimiz, sadece bizim kıt yorumlamalarımızın bir sonucudur. Hani hep anlatılan bir şehir efsanesi vardır ya; Bir adam falcıya gider ve falcı ona ilerde milyonlarca masum insanın ölümüne sebep olacağını söyler. Adam böyle bir vebalin yükünü taşıyamayacağı hükmüne varıp intihar etmeye karar verir. Tam kendini gelen trenin önüne atacakken rayların üstünde oynayan bir çocuk görür. Koşarak onu son anda kurtarır. Çocuk korkudan ağlarken adam onu sakinleştirmeye çalışır ve ona adını sorar. Çocuk da cevaplar: ‘Adolf Hitler’</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Esasında Hızır’ın, Musa’yla olan hikayesinde, anlamlandırılamayacak işler yaparak Musa’nın sinirlenmesine ve en sonunda sabır sınavının kaybına sebep olmasına benzer bu hikaye. Fakat doğruluk payı yok mu arkadaşlar? Medyum olmak zorunda tabi ki değiliz. Ve kimlerin günahkar, ne kadar günahkar olduğunu bilmemize imkan yok. O halde biz sadece gördüklerimizden ibaret olan o çok kısıtlı veriye dayanarak insanları nasıl olur da günahkar ya da masum olarak adlandırabiliriz? Esas şudur ki, eylem vardır, günah yoktur. Günah bizim gördüklerimizden, vicdanımızı aklamak için çıkardığımız korkak bir sonuçtur. Teşekkür ederim.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> Kayla, dersin bitecek olmasının da etkisiyle coşkulu bir alkış eşliğinde gülümseyerek kürsüden indi. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Dersin hocası boğazını sildi. “Kayla’nın sunumu oldukça etkileyiciydi. Yarın için sizden bugünün sunumları üzerine yorum yapmanızı istiyorum. Kayla’nın günah üzerine yaptığı çıkarımı da lütfen detaylı yorumlandırın. İyi günler.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kayla arkadaşlarının iltifatlarına gülümseyerek karşılık verdi. Onun çıkarımına karşı çıkan birkaç kişiye de kürsüde yaptığı konuşmanın özetini geçti. Yorucu bir ders sonrası geyiğinden sonra kendini güçlükle kampüsten dışarıya attı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Hava soğuk ve rüzgarlıydı. Rüzgarı göğsünde yumuşattı ve ağır bir şekilde otobüs durağına doğru yürüdü.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Otobüse bindi ve boş bulduğu yere oturdu. Burnu soğuktan kıpkırmızı olmuştu. Ellerini daha çabuk ısıtabilmek için cebine soktu. Telefonu da tam bu sırada çaldı. Henüz kimin aradığını bilmeden gülümsemeye başladı. Ondan başkası olamazdı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Aşkım … İyiyim hayatımın anlamı. Hava ne kadar soğuk biliyor musun? Keşke şimdi elimi sen ısıtsaydın … Kurban olurum ben sana. Sen nasılsın canımın içi? ... Akşam sana geliyorum bebeğim … Öyle mi? Yerim seni ben ya … Tatlım neredesin sen? … Aşkım lütfen artık oraya gitme … Bir şey olur ya da olmaz, sevmiyorum ben orayı … Sevmiyorum bir tanem … Sevmiyorum. Kötü bir yer orası. Çok ıssız …”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kayla sevinçle başladığı telefon konuşmasını kaygılı bir alın kırışıklığıyla devam ettirirken, gözleri çapraz koltukta ona bakan bir adamda takılı kaldı. Gayri ihtiyari ona gülümsedi. Adamın siyah uzun bir pardösüsü vardı. Elleri cebindeydi ve hayra alamet olmayan bir gülümsemeyle Kayla’yı izliyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kayla telefonu kapadıktan iki durak sonra, yanındaki kişi inmek için kalktı. Pardösülü adam da bunu bekliyormuşçasına oturduğu yerden kalktı ve Kayla’nın yanına oturdu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Merhaba” dedi.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Merhaba?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Çok sevdiğim bir arkadaşımın çok sevdiğim bir kız arkadaşına çok benziyorsunuz. O yüzden bakıyordum size, yanlış anlamayın lütfen.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Rica ederim.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“İsminiz nedir acaba?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Kayla.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“İlginç bir isim. Anlamı ne?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Yunanca saf, pak, masum anlamına geliyor.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Çok güzel. İlginç bir kadına benziyorsunuz. Sizinle acaba bir yerde oturabilir miyiz?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Kusura bakmayın benim bu durakta inmem gerekiyor.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ah. Öyle mi? İnin bakalım.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kayla korkudan aceleyle yerinden kalktı ve “İnecek var” diye bağırdı. Şoför aynadan ters ters baktı. “Minibüs değil hanımefendi” dedi. Kayla ilk durakta halen seri bir şekilde nefes alarak aceleyle otobüsten indi. Koşarak otobüsün önünden yolun karşısına geçti ve aceleci adımlarla evine doğru yürüdü. Bir an olsun arkasına bakmak aklına gelse, onun karşıya geçmesinin ardından yoluna devam eden otobüs geçtikten sonra, orada elleri cebinde onu izleyen pardösülü adamı görebilecekti.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kayla apartman kapısına geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Elleri titreyerek anahtarını çıkardı. Apartmanın dış kapısını üç denemede açabildi. Tam kapıyı sertçe kapatacakken, kapıya bir el yapıştı. İrkilerek arkasını döndü ve kapıya yapışan el ağzına yapıştı. Elindeki anahtarı aldı. “Kaçıncı daire? Akıllı ol, buraya leşini sererim.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kayla’nın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Boştaki eliyle üç yaptı. Kayla o kadar saftı ki, karşı koymak bile hamurunda yoktu. Pardösülü adama bırakın karşı koymayı, sesini çıkarmak bile aklına gelmedi. Adam halen onun ağzını sıkı sıkıya kapatıyordu ama kapatmasa bile Kayla sesini çıkarmayacaktı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Evin kapısını adam açtı. Kayla’yı hışımla içeriye fırlattı. Kayla dizlerinin üstüne düştü. Düştüğü gibi de arkasına döndü. Düşerken başını ayakkabılığa vurmuştu. Alnı kanıyordu. Sağ eliyle alnını tuttu ve sol elini de destek almak için yere koydu. Kaşları yukarı kalkmış, ağzı açılmıştı. Tek bir ses çıkarmaması görüntüyü pardösülü adam için daha komik kılıyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Adam kapıyı yumuşak bir şekilde kapadı. Yavaş adımlarla kıza doğru yürüdü.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Bana neden gülümsedin?” diye sordu.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kayla cevap veremedi. Hıçkırır gibi sesler çıkardı.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Bana neden gülümsedin ulan orospu?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Pardösün çok güzel. Aynısından sevgilimde de var.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Öyle mi? Sevgiline nasıl veriyorsan, bana da öyle ver.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kayla sessiz ağlıyordu. Sesini halen çıkaramıyordu. Ağlarken bile. Adam ona yaklaşırken çığlık atmak için ağzını açtı ama çığlık atamadı. Hayatı boyunca çığlık atmamıştı ve bu yüzden utanıyordu. Sadece adam pantolonunu indirirken ağlar gibi bir ses çıkardı. “Yapma… Lütfen…” dedi. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Eğer tecavüze uğrarken ve pardösülü adamın hıncını alamayıp cebindeki bıçağı ona saplarken çıkardığı inlemeleri saymazsak onun da son sözleri bu oldu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Pardösülü adamın kaybolduğu karanlık apartman koridorunda, Kayla’dan, telefonuna cevap vermediği için şüphelenen ve eve baskın yapmaya karar veren Eftal süzülürken evin kapısını açık görüp şaşırdı. İçeri girdiğinde sanki her zaman gördüğü bir şeymiş gibi yerde kanlar içinde boğazı parçalanmış sevgilisinin yanında diz çöktü. Sevgilisinin ona doğum günü hediyesi olarak aldığı pardösünün paçalarına onun kanı bulaştı. Dişlerini, dişetleri kanayana kadar sıktı. Başını elleri arasına aldı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kinden kıpkırmızı olmuş gözlerinden ince bir damla süzüldü. Damla ağzına girmeye çalıştı ama dudakları öylesine sıkı kapanmıştı ki, ağzının içine giremedi.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Eftal kendine gelip polisi aramadan, olay yeri inceleme ekipleri gelmeden önce bir kartvizit buldu. Bu kartvizitten polise hiç bahsetmedi. Polis onun ifadesini alırken cebinde sıktığı yumruğun içinde buruşturmuştu. Bir barın adresi vardı kartvizitin üstünde. Bir de isim: “Sertel Tekin”</span><br />
<br />
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">SEVGİ</span></i><br />
<br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">--İKİ GÜN ÖNCE—</span></b><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Buğlem 16 yaşındaydı. Bembeyaz teni, çilli, tombul, kırmızı yanakları, yeşil gözleri vardı. Gülünce yanakları daha da toparlanıyor, şişko bir eriğe benziyordu. Gözleri de kısılıyordu. Onu tanımayan birisi, o güldüğünde hiçbir şey göremediğine yemin edebilirdi. Binlerce sene önce yaşasaydı ve erkek olsaydı kendi çapında bir Nuh Peygamber olabilirdi. Evinde abisinin tüm itirazlarına rağmen beslediği biri yavru iki kedi, bir köpek, iki kaplumbağa ve bir hamster vardı. Abisi onu sürekli hamsterını kedilere yem yapmakla tehdit ediyordu. Her tehdit sonunda da Buğlem hüngür hünğür ağlıyor ve yapmayacağını bilse de abisine bunu yapmaması için yalvarıyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Abisine o sabah da her sabah olduğu gibi kahvaltı hazırlıyordu. Mutfakla salon iç içeydi. Mutfak tezgahının hemen dibinde tekli bir koltuk ve onun yanında da ikili bir koltuk vardı. Karşıdaysa bir televizyon. Mutfaktan uzanan koridorsa abisinin yattığı odaya uzanıyordu. Evin tipi, paralel kenarlardan uzun olanının içi oyulmuş bir yamuğa benziyordu. Abisinin kapısı, içeriye hırsız girebilir diye sürekli açıktı. Bu yüzden kızaran sucukların kokusu alarm gibi onu uyandırırdı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Buğlem abisinin kalktığını duydu. Topuklarını yere vurarak mutfak-salonun olduğu yere doğru geliyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Günaydın abiciğim.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Günaydın aşkım.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Bak omletine peynir de kattım bu sefer.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“İyi yapmışsın. Çay koyma, kahve içeceğim.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Tamam abiciğim.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Buğlem abisine hayrandı. Nasıl olmasın ki? Ailesinin onu zorla evlendirmeye çalıştığı yaşlı kart herif, evlenmeden önce ona tecavüz edecekken, adamı öldürmüş, Buğlem’i alıp İstanbul’a kaçırmıştı. Şimdi de burada, polislerden kaçarak onu okutmaya çalışıyordu. Buğlem’e sahte bir kimlik bile çıkarmıştı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Buğlem abisi peynirli omletini, çapaklı gözlerini elden geldiği kadar açarak yiyen abisine baktı. Endişeyle alnını kırıştırdı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Abi…” dedi.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Hııı?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Sabah sabah rakı mı içtin lan?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Yok abi ya. Ama çok seviyorum.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Tamam güzelim. Ne istiyorsun söyle bana, köpeğin olsun.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Bir şey istemiyorum abi. Aslında istiyorum da öyle bir şey değil.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ne ya?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Abiciğim, seni ne olursan ol seveceğim hep biliyorsun değil mi?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ya bebeğim söylesene ne istediğini? IPhone mu?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Hayır abi ya! Abi buradan gidelim mi?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ne saçmalıyorsun sen Buğlem?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ciddiyim abi.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Eee?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Abi gidelim buradan. Kötü hissediyorum ben kendimi.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Birisi bir şey mi yaptı sana? Doğru söyle.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Hayır abi. Öyle bir şey değil. Senin için kötü hissediyorum.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ne alaka be?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Abicim, yakışıklım. Sen beni her şeyden çok seviyorsun biliyorum. Ama burada kötü şeyler yapıyorsun sen.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Keyfim için mi yapıyorum lan?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Öyle değil abi. Abi sana bir şey olursa, haksız olsan bile, üzülürüm ben ya.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Bebeğim benim. Üzülme sen. Benim adım Sertel, yoktur bende ne evvel, ne ezel.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sertel, Buğlem’in yeni bir şey söylemesine izin vermeden kalktı, yağlı dudaklarıyla kız kardeşini öptü ve üstünü giyip dışarı çıkmak için odasına gitti.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Buğlem depremin olacağını hisseden tavuklar gibi endişeliydi. Abisi üstünü giymiş, ayakkabılarına ayağına geçiriyordu. “Bu pardösü çok güzelmiş güzelim. Benzer bir şey alsana bana.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Buğlem kafasını olumlu manada salladı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sertel, kapıyı açtı ve koridorun patlamış olan ışığına bir kez daha küfrederek karanlıkta kayboldu.</span><br />
<br />
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">HAKLILIK</span></i><br />
<br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">--BUGÜN—</span></b><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Tuvaletin tavanındaki çatlayıp yere doğru bükülmüş olan kirecinden mütemadiyen su damlıyordu. Damladığı yerde öylesine nizami bir çember oluşturmuştu ki, üzerine kafa yorabilecek bir insan tavanın iradesi ve damlaları yönetme gücü olduğunu düşünürdü. Bu olası düşünceyi Eftal’in ayağı bozdu. Üstüne bastığı damla gölcüğünü acımasızca yok etti. Elbette damlalar kendilerine göre uzun ama insana göre kısa bir zaman dilimi içinde aynı şekle yine bürünecekti. Yine de Eftal, onlara büyük bir puştluk yapmıştı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Eftal, lavabonun kenarlarından tutundu. Başını lavaboya eğmişti. Lavabonun giderinden yukarıya doğru yükselen sümük, sarı lekeler ve adını koyamadığı pisliklere bakıyordu. Bu görüntü midesini bulandırmışçasına kafasını ağır bir şekilde kaldırıp aynaya baktı. Aynada gördüğü görüntü daha da midesini kaldırdı ve dayanamayıp boş midesini dışarıya çıkardı. Çıkan sadece iğrenç kokan bir safra oldu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">İlk kez insan öldürmüştü. Aynaya baktığında, gözünün önüne, halen cebinde olan bıçağın Sertel’in şah damarına usulca değmesine rağmen, tazyikli bir şekilde kan fışkırmasına sebep oluşu geliyordu. Sonra biricik Kayla’sının parçalanmış boğazını düşünüyordu. Rahatlamış gibiydi. Bir masuma karşılık bir kötüyü yok ettiğini düşünüyordu. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ben intikam almadım. Bir kötülüğü yok ettim yer yüzünden.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kaşlarının üstünden aynaya bakıyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Nasıl yaptım lan?”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Başını iyice geriye attı. Boynundan cızırdayan bir hoparlöre benzeyen sesler çıktı. Gözleri kapalıyken saatin geldiğini hissetti. Otobüs kalkacaktı. Onu Mardin’e götürecek ve Mardin’den Suriye’ye gitmesine olanak kılacak olan otobüs…</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sarhoş gibiydi. Sallanarak doğruldu. Ellerini tekrar cebine koydu ve tuvaletten dışarıya çıktı. Sola dönüp otobüse gidecekti ama soluna döndüğü an kendisine doğrulmuş bir namlu gördü.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Namlu titriyordu. Namluyu tutan el terden sırılsıklam olmuştu. Ellerin sahibi olan vücut, şiddetli bir depremde sallanan kitaplık gibi düşmeye can atıyordu. O bedenin sahibi olan gözler korkuyla bakıyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Lütfen… Kıpırdama…”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Buğlem aslında bütün gün boyunca içinde her köşesini kontrol ettiği Harem’de, her adımında onu bulursa yapacağı konuşmayı hazırlamıştı. Ama şimdi aklına o etkileyici konuşmanın bir tek kelimesi bile gelmiyordu. Abisinin dolabını bir ipucu bulmak umuduyla karıştırırken bulduğu silahı beline takarken, soğuk çelikten ürpermişti. Sonra da belki kaçmak için oraya gelir diye, Harem’e gelmişti.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Şimdi elleri ne yapacağını bilmez bir şekilde titreyerek, abisinin katiline silah doğrultuyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Eftal şaşkındı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Sen kimsin?” diye sordu.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Adam öldürmek senin için alışkanlık herhalde. Sence kimim?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“O pislik için mi bana silah doğrultuyorsun?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Kes sesini. O pislik benim abimdi.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Öyle mi?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Benim her şeyimdi. Bana yeniden hayat verdi.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Benim hayatımı aldı.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ne yaptı sana? Ne yaptı da…”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Benim hayatımı aldı o küçük kız.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ne yaptı?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Sen beni nasıl tanıdın ki?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Üstündeki pardösüden. Abimindi o. Onu da çalmışsın.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Abinin değil bu. Bunu ban…”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Kes sesini. Abimin üstünde pardösüsü yoktu. Çalmışsın bunu da.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Abin benim sevgilime tecavüz etti.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Hayır.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Abin benim sevgilimi öldürdü.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Hayır.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ben gideceğim.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Hayır.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Bir kötülüğü yok ettim ben. Kötülük için ceza çekmeyeceğim.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Hayır.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Eftal, Buğlem’in üzerine doğru yürüdü. Otobüslerin olduğu yere gitmekti amacı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Yapma… Lütfen…” dedi Buğlem. “Gitme. Kıpırdamasana. Kıpırdama… Teslim ol. Cezanı çek. Kötülüğün kapısından girme. Cezanı çek.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Eftal, elleri cebinde yürüyordu. Birden bir silah sesiyle sanki kırmızı ışık yanmış gibi durdu. Bacağında bir sızı vardı. Sol elini cebinden çıkardı ve bacağını tuttu. Eline kan bulaştı. Kocaman açılmış gözlerini Buğlem’e doğrulttu. Buğlem’in elindeki silah onun bacağına doğru bakıyordu. Kızın burun delikleri korkuyla açılmıştı. Sanki yaptığı işin kötülüğünü koklamak istiyor gibiydi.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Gitme” diyebildi titreyen sesiyle. “Gitme. Haklı olsan da cezanı çek, gitme.” Eftal bir adım daha attı ve bir silah sesi daha duyuldu. O kurşun topuğunu parçalamıştı. Yere çöktü. Buğlem istemsizce ona doğru yürüdü. “Gitme” dedi. “Cezanı çek… İzin vermeyeceğim gitmene… Yapma… Lütfen…” Dibine kadar yaklaşmıştı Eftal’in. Çocuğun yarasına bakıyordu, nasıl kanadığına. Çok kötü bir iş yapmış da, utanırmış gibi kızarmıştı. Yanakları kıpkırmızı olmuştu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Tam yarasına daha yakından bakmak için eğilmişken elleri boşaldı, silahı yere düştü. Ellerini boğazına götürdü. Boğazına saplı olan bir şeyi yakaladı. Sevgilisine çok uzun zaman sonra kavuşmuş bir aşık gibi, bıçağın dışarıda kalan kısmını tuttu. Çıkarmak için uğraşmadı. Zaten gücü kalmamıştı. Yere yığıldı. Kan fışkıramıyordu boğazından. Bıçağın yanlarından yoğun bir şekilde süzülüyordu. Nefes almak için çaba gösteriyordu. Göğsü yukarıya doğru yükselip iniyordu. Ölmesi kısa sürdü. Buğlem ölmeyi hiç düşünmüyordu. Buğlem kendisine tecavüz etmeye çalışan kart ihtiyara bile yalvarmamıştı. Kimseye yalvarmayacağına dair kendine söz vermişti. Son sözleri “Yapma… Lütfen…” oldu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Eftal güçlükle ayağa kalktı. Sol ayağının üzerinde duramıyordu. Duvardan destek alarak ayakta durdu. Arkasına döndü. Bu halde otobüse binemezdi. Arkasındaki duvarda bir kapı vardı. Yürüyebileceği bir şey bulabilirdi orada. Kapıyı açtı. İçeriye girdi. İçerisi karanlıktı.</span>Peder Zicklerhttp://www.blogger.com/profile/03009451978109316469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6644792950267014216.post-50283061525566879682010-12-08T21:27:00.001+02:002010-12-08T21:27:45.890+02:00Güzel ve Çirkin<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="320" src="http://3.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TP_bmHnFJbI/AAAAAAAAADQ/vxTJI5Lp7cs/s320/beautybeast.jpg" width="248" /></div><br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">I</span></b><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Güzel kadınla çirkin adamın vefası olmaz” dedi yaşlı adam sakalını sıvazlayarak. Turuncu saçları omuzlarına dökülen, çilli, portakal bahçesini andıran renkteki sivilceli, çirkin suratıyla onu pür dikkat dinleyen Orton yaşlı adamın son söylediğine hak verdiğini belli eder bir şekilde kafasını salladı. Gözlerini bir an bile kaçırmamıştı. Sanki gözlerini kaçırsa ve o arada yaşlı adam bir şey söylese onu anlamayacakmış gibi davranıyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Güzel kadın her şeyi onun güzel götü, güzel memeleri için yaptığını düşünür. Çirkin erkekse ona acıdığını sanır.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ne yapmam gerek üstat?”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Öldür.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Orton akıl hocasının kanlar içindeki başını yere bırakıp onun son isteği olarak kabul ettiği kapanış cümlesini yerine getirdi. Adamın üç çeyrek asırlık, iyice kireçlenmekten zor oynayan boynunu güç bela kırdı.</span><br />
<br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">II</span></b><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Sağ yukarı, sol yukarı, sağ yukarı, sol yukarı, sağ yukarı, sol yukarı…” Güzel bir götü takip ettiği her zaman içinden bu ritmik replikleri söylemeyi kendine bir alışkanlık haline getirmişti Orton. Göt izlerken aklında asla “Bu götün içine girsem ne kadar muhteşem olur” diye geçirmiyordu. Orton, iki güzel göt lopunun nasıl olup da birbirlerini kıskanmadan, birbirlerinden rol çalmadan aynı hareketlerle oynadığına şaşırıyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Neredeyse kimsenin olmadığı karanlık caddede o güzel götü takip ederken bunları düşünüyordu. Birden göte çarptı. Kadın durmuştu. Sonra arkasını döndü. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Niye takip ediyorsun?” dedi.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Orton cevap veremedi. Elleri titremeye başladı. Götlerin yönetmeninin selamlamaya durması gibiydi, üstelik kamera arkasındaki memeler de ona selam veriyordu. Orton ağzını açmaya çalıştı ama beyni tüm vücuduna sanki bu filmi satın alması gerektiğini söylüyor gibiydi.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Titreyen ellerini kadının ağzını sertçe kapayıp, kollarını mengene gibi sıkarak kontrol edebildi. Kadın çırpınmayı bıraktığındaysa boğazını sıkmaya başladı. Bayılana kadar sıktı.</span><br />
<br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">III</span></b><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kadın netliği ayarlanmamış bir kamera gibi görüyordu etrafını. Çok az ışık vardı. Rutubet kokusu da burnunun direklerini sikiyordu. Birden az olan ışıkla arasına bir karaltı girdi.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Çok özür dilerim. Ne yapacağımı bilemedim. Şoka girdim diyebilirim. Yani ne desem bilemiyorum. Korkma benden. İnan ki kötü birisi değilim.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kadının gözlerinden korkudan yaşlar süzülüyordu. Orton bu manzaraya daha fazla dayanamadı. Kadının ağzını çözdü. Korku, şefkat ve şaşkınlıkla kadının gözlerinin içine ve sonrasında uçları korkunun getirdiği şehvetle dimdik olmuş memelerine baktı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Be… Beni serbest bırak. İyi bir insan olduğunu tahmin ediyorum. Yoksa şimdiye kadar bana çok kötü şeyler yapmıştın.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Sana kötülük yapma niyetinde inan ki değildim. Birden ne olduysa bana acıyarak baktığını gördüm ve korktum. Bana zarar verebileceğinden korktum.”</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Lütfen beni serbest bırak.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Orton iki nefes çektiği sigarasını yere attı ve üstüne bastı. Kamburunu hafifçe düzeltme ihtiyacı hissetti. Kadının yanına gitti ve cebinden çıkardığı sustalı bıçakla kadının ellerini bağladığı ipi kesti. Kadın kaşları yukarıya kalkmış bir şekilde ellerindeki keskin ipin izlerine baktı ve onları ovuşturdu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Orton yere emmi gibi çömelmiş, kadını izliyordu. “Hadi git şimdi” dedi. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kadın Orton’un gözündeki pişmanlığı uzunca bir süre izledi. Korkarak yanına yaklaştı. Orton’un yüzünü tuttu. Kirli sakallarını hafifçe okşadı. Eline verdiği o erkeklik hissini gözleri kapalı anlamaya çalıştı. Gözlerini açmadan dudaklarını Orton’un dudaklarına kondurdu ve şehvetli bir şekilde öpüşmeye başladı. Dili Orton’un ağzının içinde kıvrak bir oryantal gibi oynuyordu. Tükürüğü çenesinden akana kadar onunla öpüştü ve birden geri çekilerek çıkmaya yeltendi.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Orton gözlerini hiç kapamamıştı. Hatta gözleri o göt loplarını çıplak görmüş gibi açılmıştı. Birden ayağa kalktı ve çıkmak üzere olan kadını kolundan tuttu. Kendine çevirdi. Kadın da şaşırmış ama tahrik olmuştu. Orton bir eliyle kadının kolunu tutarken hiç beklenmedik bir şekilde diğer elinde tuttuğu ip parçalarıyla kadının ellerini tekrar bağladı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kadın korkudan ağzını açtı ama kendisini yere yatırmış olan Orton bir elini de boğazına kadar sokmuştu. Orton kenarda duran sustalıyı tekrar eline aldı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Sen bana nasıl acırsın ulan orospu?” diye bağırdı. “Sen bana nasıl acırsın ulan orospu. Amına koduğumun orospusu seni. Sen bana nasıl acırsın, nasıl öpersin lan beni orospu.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sustalıyı kadının bluzunun altından soktu ve bir hamlede yukarıya kadar çıkardı. Hatta öyle sert çekti ki sustalının ucu kadının çenesine saplandı. Kadın o acıyla Orton’un elini ısırdı. Orton bağırarak elini dışarıya çıkardı ve kadına çok sert bir yumruk attı. Kadının kaşı patladı ve burnu kırıldı. Kan fışkırıyordu. Orton bir kez daha vurdu. Bu kez de kadının bir dışı kırıldı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kadının sutyeni önden kopçalıydı. Orton tek bir hamlede onu açtı. Sustalıyı önce sağ memesinin dış kenarından soktu ve yuvarlak bir şekilde memeyi kesti. Sonra aynı işlemi sol memesine de yaptı. İki memeyi de eline aldı ve defalarca bıçakladı. Sonra da sinirle rutubetli bodrumun en uç köşesine attı. Kadının göğüslerinden kan oluk oluk akıyordu. Yüzü bembeyaz olmuştu. Soğuk terliyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Orton kadını ters çevirdi. Ama göğsünün yere değmesine izin vermedi. Kirli yere açık yara değerse iltihap kapar diye düşündü. Ellerini bağladığı ipi kesti ve kadını tekrar sırt üstü çevirdi. Sustalıyı da kadının yanına attı. Ayağa kalkıp sırtını döndü.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bir sigara çıkarıp yaktı. “Sen nasıl acırsın lan bana orospu? Sen kimsin ulan amına koduğumun orospusu? Ne sanıyorsun kendini? Nasıl acırsın ulan bana nasıl ac…?” Cümlesi bir acı çığlığıyla ağzına tıkıldı. Ağzındaki sigarayı son anda sol eliyle tutmuştu. Sağ eliniyse o acıyla sırtına götürmek istedi. Ama sırtına saplanmış bıçağa ulaşamıyor, kendi etrafında kuyruğunu takip eden bir kedi gibi dönüyordu. Zaten bıçağın sapını kadın tutuyordu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Göğsünden kan fışkıran, bembeyaz suratlı, çirkin bir zombi gibi gözüken kadın haykırıyor, bıçağı bırakmıyordu. Tüm gücünü kullanıp diziyle Orton’un beline vurdu. Orton yere yığıldı yüz üstü. Sigarası halen sol elindeydi, mundar olmasını istemiyor gibiydi.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Sana acıyan kim ulan orospu çocuğu?” diye haykırdı kadın. “Al ulan orospu çocuğu, sana acıyan kim, sana acıyan kim?” Sustalıyı sırtından çıkarıp defalarca sapladı Orton’un sırtına. Sonra yorulmuş olacak ki bıraktı. Orton’un gözbebekleri küçülmeye başlamıştı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Çok kan kaybetmişti kadın. Son gücüyle sürünerek Orton’un memelerini fırlattığı karanlık köşeye doğru gidiyordu. Ama başaramadı. Memelerine bir güzel bacak boyu mesafe kalmışken kalçalarına bir el yapıştı. Orton damarlarında kalan son kanla kadına yapıştı. Kadının artık haykıracak gücü kalmamıştı. Orton sürüne sürüne kadının baş hizasına kadar geldi. Kanlı elleriyle yüzünü tuttu ve kadını ters çevirdi. Omzuna koydu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Sevgilim sırt üstü dur. Omzuma yat. Bak omzum geniştir. Çirkin de olsam omzum geniş. Memelerin mikrop kapar” dedi gülümseyerek. Kadının omzunun üstünde yatan başını okşadı. Kadın o sırada öldü.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Orton kadının saçlarını okşamaya devam ediyordu. “İnandım biliyor musun? Bana acımadığına emin oldum. Ne güzel bıçakladın öyle acımasızca.”</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Birkaç kez daha okşadı ve gülümseyerek o da öldü.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Güzel ve çirkin, sanki sıcacık yataklarında, sabah güzel bir kahvaltının hayalini kurar gibi ölü bir şekilde yatıyordu. Başlangıçtan tek farkı vardı. Güzel çirkin olduğunu, çirkin de güzel olduğunu</span> sanarak öldü.Peder Zicklerhttp://www.blogger.com/profile/03009451978109316469noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6644792950267014216.post-27806934783215041182010-10-29T00:31:00.000+03:002010-10-29T00:31:04.239+03:00Küçük Bir Suç<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TMnrTZSYFPI/AAAAAAAAADM/WJ-IGrHHSXg/s1600/cinayet.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="166" src="http://1.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TMnrTZSYFPI/AAAAAAAAADM/WJ-IGrHHSXg/s200/cinayet.jpg" width="200" /></a></div><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Aslında biz de öğrencilerimizin tiyatro, müzik, resim gibi aktivitelere yönelmesini istiyoruz. Ne de olsa hayat sadece matematik, fizikten ibaret değil Halel’ciğim. Ah, bizim zamanımızda olacaktı böyle imkanlar. Sana gençliğimde çizdiğim resimleri göstersem ‘Bunları çizen Nuriye Hoca olamaz’ dersin.”</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel bütün dişlerini göstererek gülümsedi. Ağzından pıf diye bir de ses çıkardı. Yan yana üç basket sahası ve bir voleybol sahası bulunan lise bahçesinin uzun kenarından iki buçuk metre yükseklikte bulunan üstü çeyrek çember şeklindeki plastik çatıyla kaplı balkon, koridor karışımı ara geçitte, Nuriye Hoca’nın her anlattığı pasajdan sonra verdiği nefes alma ve sonraki anlatacağını düşünme aralığında aynı tepkiyi veriyordu. O zoraki gülümsemeye öylesine alışmıştı ki, küt ve kabartılmış saçlarını ara sıra eliyle karıştıran elli dört yaşındaki kart Nuriye’nin anlattıklarının neredeyse hiçbirini dinlemiyordu. Fakat dinlemezken dinleme konusunda öylesine ustalaşmıştı ki, muhatabı onun, o sırada başka bir şey düşündüğüne asla ihtimal veremezdi.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel bir dinleme metodu geliştirmişti. Muhatabının doğrudan gözlerinin içine bakıyordu. Bu sırada kafasını on derece kadar sola eğik tutuyordu. Beş saniyede bir kafasını “Anladım” ya da “Doğru söylüyorsun” der gibi yukarı aşağı sallardı. Muhatabının verdiği her ufak aralıkta, muhatabının o anki moduna göre ya gülümser, ya pıf sesi çıkararak gülümser ya da dudaklarıyla bir şeyi ısırır gibi yapardı. Beyni de otomatik olarak muhatabının anlattığı konudan anahtar kelimeleri zihninde depolar ve o anahtar kelimeler üzerinden yine otomatik olarak sorular sorarak konuyla ilgili olduğunu belli ederdi. Beyni de bu metodu tıpkı araba kullanmak gibi otonom sinir sistemine aktarmıştı. Yani Halel bu metodu uygularken, yapacaklarını sırasıyla düşünmüyor, tüm sürece nefes almak gibi kendiliğinden gelişiyordu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Peki Halel bu sırada ne düşünüyordu?</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Asıl can alıcı soru bu çünkü sandığınız gibi hayatla ilgili derdi tasası olan bir çocuk değildi. Sadece göz önünde bulunmak istiyordu. Bunun için de bir çaba gösterdiğini söylemek zor. Bu yüzden aklında gezen düşünceler, yapacakları değildi. Bu şekilde, zoraki olarak dinlemek ve onaylamak zorunda olduğu insanlarla konuşurken aklına hep aynı düşünce geliyordu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel, bir anda aklında şu sahneyi canlandırıyordu. Karşısındaki kişi şevkle ona çok önemsiz bir konu anlatırken ve gülümserken birden gözlerinin karardığını hayal ediyor ve ona bir anda kuvvetli bir tokat atıyordu. Ya da birden boğazına sarılıp, nefes almaya çalışan kurbanını seyrediyordu. Ama öldürmeden bırakıyordu çünkü bunu yapmasındaki amaç, bir saniye önce ona güvenen, seven muhatabının o andan sonra onun hakkında ne düşüneceğiydi.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Yani diyebiliriz ki, Halel aslında muhataplarının güvenlerini sarsmak istiyordu. Gerçekten de bir Hızır kadar güvenilir bir tipti. İnsan Halel’e güvenmeyecekse, kimseye güvenmemeliydi. Halel bir yamuk yapsa, Leyla bile Mecnun’u aldatır, Mecnun porno izleyip mastürbasyon yapardı. Halel de bunu biliyordu ve bu yüzden ona inanılmaz güvenen, bir anda onu acayip seven muhataplarına, onların güvenini sağlamak için yapmak zorunda olduğu zoraki gülümsemeler ve jestlerden sıyrılıp sıkı bir yumruk atmak, onu öldürmeye çalışmak ve bu sayede de onların birkaç saniye içindeki değişen düşüncelerine şahit olmak istiyordu. Halel aslında sadece basit bir kötü olmak istiyordu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bu sahneyi o kadar zevkle yaşıyordu ki, sahnenin sonlarına doğru istemsizce gülümsüyordu. Fakat bu konuda da kendini geliştirmiş ve bu sahnenin sonlarını tam da muhatabının “İşte burada gülmeniz gerekiyor” diye hissettirdiği yere denk getiriyordu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Öyle değil mi Halel’ciğim. Yanlış mıyım?”</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel gülümseyerek, on derece eğik kafasını sağa doğru çevirdi. Nuriye bembeyaz porselen dişleriyle sırıtarak kafasını sola doğru çevirdi. Kendisini saygıyla dinleyecek birini bulmayı çok seviyordu. Bakkaldan görmediği saygıyı okuldaki öğrencilerinden ve okula gelen eski öğrencilerinden görüyordu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel, kapüşonunda çakma bir kürk bulunan mantosunun göğüs hizasındaki ceplerinde duran ellerini dışarıyı çıkardı. Nuriye Hoca halen gözlerinin kenarlarındaki kırışıklara aldırmadan gülümsüyor ve soldaki sekreterlik tabelasına bakarak bir sonraki esprisini düşünüyordu. Bulduğunu anlatır bir kaş kaldırma hareketiyle, kafasını tekrar Halel’e doğru çevirdi ve ağzını açtı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ah Halel’ciğim, ben gençken sadece tiyatro vardı. Biz tiyatroya gitmek için tüm haftaki harçlığımızı idareli harcıyor, en güzel elbiselerimizi giyiyor ve tiyatroya öyle gidiyorduk. “</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel yine gülümsedi. Ve artık o an gelmişti. Nuriye tam da o an saçmalarken, onu dövdüğünü, aşağıladığını hayal edebilirdi. Gülümserken birden gözleri karardı. Nuriye’ye kuvvetli bir tokat attı. Nuriye porselen dişleriyle sırıtırken, birden kafası “Sekreterlik” yazan tabelaya doğru döndü ve dönmesiyle tekrar eski yerini alması bir oldu. Bu arada Halel’in tokat atma olayında en ilginç bulduğu konu buldu. Tokat atılan surat, neden eski pozisyonunu alıyordu? Sanki boyun yaylı bir mekanizmadan oluşuyormuş da, tokat atıldıktan sonra eski yerini mecburen alıyormuş gibi düşünüyordu. Hele ki Türk dizilerinde tokat atılan kişinin suratının tokat atılan yönde kalması ve oyuncuların gözlerini “Ulan nasıl tokat atarsın bana” der gibi kapamalarına uyuz oluyordu. Çünkü tokat atılan surat, eski pozisyonuna geri dönerdi.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Her neyse. Nuriye’nin suratı aynı yerine geri gelmişti. Ama gözleri de fal taşı gibi açılmıştı. Ağzındaki gülümseme, O harfine dönüşmüştü. Halel daha yeni başlıyordu halbuki. Saçlarını sol eliyle, Nuriye’nin başının arkasından kavradı. Kadının başını arkaya doğru çekti ve sağ elini yumruk yapıp, tam suratının ortasına tüm gücüyle vurmaya başladı. Burnu kırılıp, içinden kan fışkırana kadar vurdu. Üstüne başına bile bulaşmıştı kan. Burna yumruk atılınca, kan nasıl o kadar fışkırır bir anda? Bu sorunsal da, anlam veremediği konulardan biriydi.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Nuriye artık kendinden geçmişti. Kim bilir o anda Halel hakkında ne düşünecekti? “Ulan Halel! Bunu nasıl yaparsın. Hiç de tahmin ettiğim birisi gibi çıkmadın.”</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel, ağzı kanla dolmuş Nuriye Hoca’yı yere yatırdığını düşündü. Nuriye kendinden geçmişti. Sert tabanlı botunun topuğuyla Nuriye’nin suratına tekmeler atmaya başladı. Yaklaşık on bir tekme attı. Nuriye’nin burnu yok olmuştu. Düz ve kan içinde bir burun varmış gibi gözüküyordu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel, eserine baktı. “Acaba şimdi ne düşünüyordur?” diye söylendi içinden kahkahalar atarak. “Dur ya biraz daha oynayayım” dedi ve cebinden anahtarını çıkardı. Daha sivri olan dış kapı anahtarını tuttu ve kadının üst göğsüne sert darbeler vurmaya başladı. En sonundaysa anahtarın sivri ucuyla kadının tam şakağının üstünde sinirlerinin toplandığı noktaya vurdu ve kadının beş saniye içinde ölmesini sağladı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sonra da ayağa kalktı ve tekrar gözlerini karartarak, nefret ettiği ana geri dönmeye hazırlandı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Gözlerini kararttı. Tekrar açtı. Karşısında şampanya renginde bir bina kolonu vardı. Önce bir şaşırdı. “Nuriye Hoca nerde?” diye düşündü. Arkasına baktı. Arkasında da, balkonun sonundan sanki yapının içinden fışkırıyormuş gibi duran üç kavak ağacı vardı. Tekrar önüne baktı. O anda ayaklarının dibinde bir şeye dokunuyor olduğunu hissetti.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Yere doğru baktı. İlk önce gördüğünden emin olamadı. Yerde ayaklarına doğru süzülen bir kan şeridi vardı. Kan şeridinden yukarıya doğru bakıldığında bir bedene ulaşılıyordu. Bedenin kafasına baktı. Tam olarak tanıyamadım. Çünkü burnu yok olmuş, suratı dağılmış ve göğsünde bıçak darbesi olmadığı belli olan yara alanı geniş boşluklar vardı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Hassiktir!”</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Hassiktiiiiiir!”</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ulan hassikkktiiiiiiiiiiiiiiiir!”</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel halen vücudun pozisyonunu bozmamış olduğu halde yerde duran Nuriye’nin cesedine bakıyordu. Ceset hayal kırıklığına uğramış olduğu her halinden belli olan gözlerle tavana bakıyordu. Belli ki Halel hayalle gerçeği karıştırmış ve Nuriye’yi gerçekten öldürmüştü. Kadın beyninin pekmezi dahil, vücudundaki her akmış sıvıyla ayaklarının dibinde yatıyordu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Nasıl böyle bir hata yaptım lan ben. Lan bir dakika! Şimdi benim hayal gerçek olduysa, gerçek nereye gitti?”</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel bunu düşünüp, yerde az önce sırıtan ama şimdi şok içindeki gözleri ve dümdüz olmuş burnuyla tavana bakan cesede bakıp sırıttı. Kafasını on derecelik açıyla yana eğdi ve sırıtmaya devam etti.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Vay anasını! Hayalle gerçek bir aradaymış ulan.”</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">PRÖMİYER</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kimse bir ay boyunca Nuriye’nin nerede olduğunu merak etmedi desem inanmazsınız. O yüzden gerçekten olanı söylüyorum. Nuriye, çok gerzekçe öldürülmeden önce bir aylık izin almıştı. Halel de bunu o sıradaki muhabbetten ötürü biliyordu. Hatta yukarıdaki konuşma yapılırken, o günün Nuriye’nin tatile çıkacağı gün olduğunu biliyordu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">O da cesedi, sürükleyerek, tatil günü olduğu için bomboş olan okulun merdivenlerinden aşağıya indirmiş ve tiyatro salonunun kulisindeki derin dondurucunun içine atmış ve derin dondurucunun ağzını da kilitlemişti. Çılgın bakire ve bekar Nuriye’nin arkadaşı da olmadığı için kimse durumdan şüphelenmemişti.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Ceset bir ay boyunca orada kaldı. Bir ay sonra Nuriye’nin iş başı yapacağı günün öncesineyse oyunun prömiyerini ayarlamıştı. Aslında yetenekliydi çünkü on yedi kişilik, yaşları on üç ve on yedi arasında değişen çocukları bir ay içinde tiyatro oyununu çıkaracak şekilde hazırlamıştı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Oyun akışına göre son sahnede, başrol oyuncusu olan Efkan, tavandan onun üstüne düşen ve bütün oyun boyunca sevdiğine kavuşmasını engelleyen doğa üstü varlığın, aşkın önüne geçmeye çalışan kötü cadının burnunu ezerek, mutlu sona ulaşıyordu. Sarı saçlı ve duygusal görünümlü on altı yaşındaki piç Efkan’ın en sevdiği sahne de buydu. Hayatında hep kötü olmak, birilerini dövmek istemişti. Zaten yakışıklığı olduğu için kızlar ona hastaydı ama bir de adam dövse daha da karizmatik olacaktı. Bu yüzden bu sahneye çok iyi çalışmış, prömiyerde kafasına sürpriz bir şekilde düşecek olan Nuriye’yi dövecekti. Halel Hoca’ları ona Nuriye’nin sadece prömiyerde çıkacağını, rol gereği yüzünde koruyucu maske olacağını, ancak güzel bir makyaj yapıldığı için asla belli olmayacağını, istediği gibi vurabileceğini ve bunu kimseyle paylaşmaması gerektiğini, sürprizin bozulmasından korktuğunu söylemişti.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">İstanbul’un seçkin ve hepsi Taksim’e on beş dakika mesafede olan sitelerinden gelen aileler, bütün prömiyer boyunca, komik olmaktan fersahlarca uzakta olan rezalet oyunu gülümseyerek izlemiş, kimi de bütün oyunu baştan sona dijital kameraya titreyen eliyle kaydetmişti. Daha sonra izleyecek olsalar bile, titreyen kadrajdan dolayı “Ay Parkinson mu var sende?” esprilerinden dolayı, görüntüyü izleyemeyeceklerdi.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Son sahneye geldiklerinde Efkan çok heyecanlaydı. Tiradı geldiğinde ellerini göğe doğru açtı ve bağırdı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ey şeytanların kraliçesi. Sevdiğimin kanını içtin, benim kanımı içtin. Sevgilimin dudaklarıyla benim dudaklarımın arasına görünmez perde koydun. Sen kötüsün. Sen aşağılıksın. Aşkın kutsal kanını, kadehine şarap yaptın. Aşkımızı içtin de doymadın. Sen bana acı yaşattın, ben de sana acı yaşatacağım. Eğer biraz olsun cesaretin varsa, kulun önüne çık ve kendini göster. Ben de sana, aşkımın kirli kanıyla cevap vereyim.”</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel de bu sırada sahnenin üstünde, demir desteklerin arasında kollarında tuttuğu, oyundan birkaç saat önce yukarıya çıkarıp üstünü battaniyeyle örttüğü Nuriye’ni cesediyle duruyordu. Efkan’ın söylediği son cümleyle birlikte cesedi aşağıya bıraktı ve ceset tam da Efkan’ın kafasının üstüne düştü. Efkan bu kadar sert bir düşük beklemiyordu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Yuh ulan. Biraz yavaş inseydin. Gerizekalı karı.” diye düşündü ama rolünden de kopmadı. “Al sana aşağılık şeytan” diye bağırarak kınındaki sarımsak dövme tokmağıyla Nuriye’nin suratına vurdu. Defalarca vurdu. Kadının buzluktan çıkmış suratı, eski dağılmış haline döndü, hatta daha da dağıldı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Velilerse sahneyi dehşetle ve gülümsemeyle izliyorlardı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Efkan kadını rol icabı öldürdüğünden emin olduktan sonra ayağa kalktı ve seyircilere döndü.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Artık sevdiğimle aramda kimse kalmadı.” dedi ve seyircilere göre solunda kalan Burcu’yu belinden tutup, dudaklarına yapıştı. Burcu’nun babası bu duruma çok bozuldu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Tam bu esnada Halel sahneye atladı. Müthiş bir panikle cesede doğru koştu ve cesedin başında diz çöktü. Elleri saçlarının içindeydi ve suratında dehşet ifadesi vardı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ne yaptın sen Efkan? Ne yaptın? Öldürdün onu! Öldürdün Nuriye Hoca’yı? Bu nasıl yamyamlık Efkan, lanet olsun sana, o kadar hızlı vurmamanı söylemiştim. Nuriye Hoca’yı sevmiyorsan bu rolden vazgeçebilirsin. Çok tehlikeli bir rol demiştim sana lanet olası. Nasıl yaptın bunu?” diye histerikçe bağırdı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Herkes şok içindeydi. Efkan repliğini unutmuş bir oyuncu bakışlarıyla Halel’e bakıyor, arada da öldürdüğünü sandığı cesede bakıyordu. Burcu’ysa, samimi öpücüğün etkisinde, Efkan’la sinemada nasıl yiyişeceklerini hayal ediyordu. Alkışlamak için ayağa kalkmış Efkan’ın babasıysa, fark ettirmeden usulca yerine oturdu.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">SON</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Hiç dallamalık yapmanın alemi yok. Burada ben öyle diyorsam öyledir. Nuriye Hoca’ya otopsi yapılmadı. Yapılmayınca yapılmıyor. Efkan ıslahevine gönderildi. Islahevinden sonra da yedi sene cezaevinde yattı. Yirmi beş yaşında tahliye olunca yapımcılar peşinde koşturdu. Ünlü bir oyuncu oldu. Ünlü olma serüveninde gazetelerin olayı “Amatör oyuncunun tutkulu tiyatro aşkı cinayeti getirdi” haberlerinin ve Efkan’ın yakışıklı fotoğraflarının internet haber sitelerinde boy boy yayınlanmış olmasının çok etkisi vardı.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" /><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Halel, kırtasiye açtı. Halen “Ulan kafamı sikeyim. Keşke ben öldürdüm deseydim” diyor.</span><br style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;" />Peder Zicklerhttp://www.blogger.com/profile/03009451978109316469noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6644792950267014216.post-63739835137462099302010-10-06T03:34:00.000+03:002010-10-06T03:34:45.577+03:00Kabuk<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TKvDgCXcSPI/AAAAAAAAABo/J1tB-6SWanw/s1600/kalp.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="135" src="http://3.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TKvDgCXcSPI/AAAAAAAAABo/J1tB-6SWanw/s200/kalp.jpg" width="200" /></a></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kim demiş iyiler kazanır diye?<br />
Yalanlarıma sıkı sıkıya inan sen değil misin?<br />
Kendi gözyaşlarının şelalesinde tatlı bir acıyla yıkanırken,<br />
Sırf ben dedim diye,<br />
Sonsuz merhamet okyanusumda kulaç attığını sanan sen değil misin?<br />
<br />
Bugün sevgilim,<br />
Seni özgür bırakacağım.<br />
Kalbinin en ıslak, en pis kanlı köşesinde tüneyen kendimi salacağım dışarı.<br />
Sen yine sana iyilik yaptığımı sanacaksın.<br />
Halbuki ben, kendimi özgürlüğe kavuşturmak için senin kanını akıtacağım.<br />
<br />
Ben senin pisliğine taht kurdum.<br />
Tahtımın kökleri asırlık ağaçlar gibi salınıyor tertemiz vücudunun bakir toprağında.<br />
Günahlarımı sana ödeteceğim de sevaplarımı senden alacağım.<br />
Ve ruhun kazıklanırken en aşağılık duygularımla,<br />
Sen zevkten inleyeceksin.<br />
<br />
Ve eğildin önümde kokuşmuş kanıma biat eder gibi.<br />
Gözlerinden okuyorum, tek arzun bir kez daha kutsamak erkekliğimi.<br />
Tam da semsert penisimin önünde yapıyorsun ibadetini.<br />
Bak, ama dokunma!<br />
Bugün sana yasak, cennetinin gıdaları.<br />
<br />
Şimdi sevgilim,<br />
Sana bir sürprizim var.<br />
Kapa gözlerini.<br />
Ağzına dolduracağım seni özgür bırakacak kefaletini.<br />
Beni özgür bırakacak lanetimi.<br />
<br />
Ne güzel fırladı gözlerin yuvalarından,<br />
Nasıl muhteşem gözüktün kafanın arkasına giren sipsivri bıçağı görmeye çalışır gibi,<br />
Tanrına bakar gibi en tepeye bakmaya gayret ederken,<br />
Gözlerinin beyazı ortaya çıkmışken.<br />
Ah o makyajın…<br />
<br />
Seni son kez öpeceğim sevgilim,<br />
Tam da damağından boşalan kanın ağzını arzuyla doldurmuşken,<br />
Kanınla sevişeceğim.<br />
Ruhunu tadamadım, beynini tadacağım.<br />
Kırmızı rujunu kutsamış kanının bir damlasını dudaklarında bırakmayacağım.<br />
<br />
Ve son olarak sevgilim,<br />
Seni hiç sevmedim.<br />
Sandın ki, yarana kabuk olacağım.<br />
Kabuk da olsam yarana,<br />
İyi olana kadardır sendeki varlığım.</div>Peder Zicklerhttp://www.blogger.com/profile/03009451978109316469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6644792950267014216.post-86137747876026113852010-09-28T02:33:00.001+03:002010-09-28T02:45:30.467+03:00Beni Yak!<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TKEpvKD7HmI/AAAAAAAAABM/-0T3gVFRSp8/s1600/benzin.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="http://4.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TKEpvKD7HmI/AAAAAAAAABM/-0T3gVFRSp8/s320/benzin.jpg" width="320" /></a>Benzini depoya koyarken, o içerde huzursuzlanmaya başlamıştı. <br />
<br />
Kulağınızdaki müzik çalarda, mistik ya da ürpertici müzik çalarken insanlar daha kuşkulu gözükür gözünüze, yürüdüğünüz yollarda senaryo icabı gizem ve korku yaratırsınız ya kendinize; her litre benzin, korkunun dozunu artırıyordu.<br />
<br />
Kapılar kilitliydi sanırım ama camı kırmadan gaza basıp gidebilir miydim? Henüz başaramamıştım.<br />
<br />
Tam doldurmuştum depoyu ki, patlayan camın sesini duydum. Kımıldayamadım yerimden. Koşmaya çalışacaktım ama bacaklarım, yüzlerce yıllık bir ağacın kökü gibi mıhlanmıştı yere.<br />
<br />
Ağzında köpüklerle girdi camdan. İçinden geçtiği pencere elini, yüzünü kesmişti. Kanlar fışkırıyordu her yerinden. Arabanın üstünden fırladı üstüme. Bağırıyor kızıyordu bana. Bir kafa attı. Damarına batmış kırık camlardan birisini çıkardı etinden. Kanlar üstüme fışkırmaya başladı. <br />
<br />
Cam hayli büyüktü. Boğazıma sapladı. Acıttı biraz. Yukarıdan izliyordum bana zarar vermesini. Yukarıdan daha korkutucu gözüküyordu. <br />
<br />
‘Ben’ yere çömeldi; ‘ben’e yardım edememek de korkutucuydu. Yere çömelen ‘ben’i tekmeledi. Tekmeledi. Tekmeledi. Yukarıdan elimi bile uzatmadım. <br />
<br />
Sonra sakinleşip arabaya geri bindi. ‘Ben’ de tekrar bindi arabaya kanının fışkırdığı yerlere bastırarak. <br />
<br />
Gaza basıp gitti.</div>Peder Zicklerhttp://www.blogger.com/profile/03009451978109316469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6644792950267014216.post-24373606645094522762010-09-10T20:59:00.000+03:002010-09-10T20:59:32.696+03:00Kıvırcık Saç<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kıvırcık uzun bir saç teli yere düşmüş. Yıllar yılı orada kalmış. O yıllar boyu bir ayakkabıya yapışmış, ayakkabıdan bir çantaya yapışmış, oradan başka yere derken onun için yüz yıllar, senin için bir saat geçmiş. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Yol yola, saç saça, ter tere karışmış. O kıvırcık saç teli, bir ben diyeyim takma saça sen de postişe ulaşmış. Postiş de onun gibi kıvırcıkmış. Rengi farklıymış sadece.<br />
<br />
Kıvırcık saç teli demiş ki:</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> "Ben cennete mi düştüm?"<br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TIpx4O5wveI/AAAAAAAAABA/dzC9kNO_Px4/s1600/k%C4%B1v%C4%B1rc%C4%B1k.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TIpx4O5wveI/AAAAAAAAABA/dzC9kNO_Px4/s320/k%C4%B1v%C4%B1rc%C4%B1k.jpg" /></a>Postiş cevap vermemiş. Ama şöyle bir dalgalanmış. Kıvırcık saç telinin pek hoşuna gitmiş bu. Adeta mest olmuş. Orada bir yüz yıl daha yaşamış. Ama halen aynı günmüş. Güneş parıl parıl parıldıyormuş siyah kıvırcığın üstünde.<br />
<br />
"Ne çok zamandır mutluyum" diye düşünmüş saç teli. İyice dolanmış postişin diplerine doğru. Hepsi onunmuş. Aradan bir bin yıl daha geçmiş ve en sonunda akşam olmuş. Kıvırcık saç teli halen çok mutluymuş.<br />
<br />
Bir anda bir hareketlenme olmuş. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Deprem mi oluyor?" diye korkmuş saç teli. İçi huzursuzlukla dolmuş. Etrafa bakmış karanlık ama cılız bir ışık var.<br />
<br />
Birden havaya doğru kalkmış. Bir kafaya yerleştirilmiş. Bakmış ki bir ayna. Kendisi de postiş de aynada. Kadın aynada kendine bakmış. Kahverengi saçların arasında siyah uzun kıvırcığı fark etmiş. Uzanmış onu almak için. Kıvırcık saç korkmuş, tırsmış, postişe bağırmış: </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Tutsana beni. Hani bana gülümsüyordun, beni seviyordun..." </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Postişin umrunda bile olmamış.<br />
<br />
Kıvırcık saçı ne üzmüş biliyor musunuz? </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">O, postişin kendisi için dalgalandığını sanıyormuş. Ama bakmış ki, kadının saçlarında da dans ediyor. O bin yılın boşa geçtiğini düşünmüş. Ben diyeyim bin yıl, siz deyin bir kaç saat.<br />
<br />
Kadın onu almış saçlarının arasından. Çöpe atmış.<br />
<br />
Kıvırcık saç milyonlarca yıl boyunca o çöplerin arasında kalmış. Kadın çöplerini haftada bir boşaltıyormuş.</div>Peder Zicklerhttp://www.blogger.com/profile/03009451978109316469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6644792950267014216.post-70644374192580430762010-09-08T17:10:00.000+03:002010-09-08T17:10:11.835+03:00Önce Karanlık Vardı<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TIeYyWu2ZpI/AAAAAAAAAAw/HlwMHqbdzT4/s1600/karanlik1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TIeYyWu2ZpI/AAAAAAAAAAw/HlwMHqbdzT4/s320/karanlik1.jpg" /></a>Önce karanlık vardı. Sonra aydınlık geldi. Fakat karanlık hep orada kaldı. Karanlık ketumdu, Çok şey bilir, bildiğini kendine saklardı. Aydınlık çok şey bildiğini düşünür, bildiklerini hep ortalığa saçardı.<br />
<br />
Karanlık bir gün kayboldu. Zaman hep aydınlık geçmeye başladı. İlk başta insanlar bu durumdan hoşlandı. Güzel bir histi hep aydınlığı yaşamak; ak ve pak. Fakat kısa bir süre sonra bu durum onları rahatsız etmeye başladı. Hiçbir gizlileri saklıları olmuyordu. İnsanlar aydınlığa şikayette bulundu. Aydınlık düşündü. Yorulduğunu hissetti. Bir çok gizem de karanlıkla birlikte kaybolmuştu. Bir çok sırra o vakıftı. Onsuz aydınlık da bir işe yaramıyordu. Aydınlık bu yüzden ayrılıp karanlığı bulmaya karar verdi ve o da ayrıldı. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aydınlık da ayrılınca dipsiz boşluk yaşandı. Zaman durdu. İnsanlar bulundukları yerlerde sonu olmayan bir uykuya daldı.<br />
<br />
Aydınlık dipsiz boşluğun sonsuzluğuna vardı. Ufka baktı. Sadece bebek yıldızlar kayarak eğleniyorlardı. Gülüşmeler vardı. Ama karanlıktan bir iz yoktu. Lakin bir kaç yıldızın dans ettiği yerin ortasında bir siyahlık vardı. Yıldızlar da ağır hareketlerle oraya gidiyorlardı. Karanlık mıydı? Hızlıca oraya gitti. O gittikçe siyahlık uzaklaşmaya başladı. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Gelme" diye bağırdı siyahlık. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Neden?" diye sordu aydınlık. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Gelirsen seni de yutarım. Sonsuzluğun sonunu getirirsin, ben yaşamak istiyorum" </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aydınlık, siyahlığın neden bahsettiğini anlamadı. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Sen karanlıksın" diye bağırdı. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Ben siyahım. Bende aydınlık çok şey var ama hepsini siyaha boyadım. Karanlıkta daha aydınlık şeyler var. O ben değilim." dedi ve bir anda kayboldu. <br />
<br />
Aydınlık şaşırmıştı. Arkasını döndü, tanrıyı gördü. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Bir şey sorabilir miyim?" dedi. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Sor bakalım" dedi tanrı. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Karanlığı arıyorum da, gördünüz mü". </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Tanrı sakalını sıvazladı. "Kan çıkacak." dedi. "Pardon" dedi aydınlık. Fakat tanrı çoktan yok olmuştu. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aydınlık yine umutsuzluğa düştü ve ağlamaya başladı. Gözyaşlarından insanlar doğuyordu, damlalarında çocuklar kan ve irin içinde ağlıyorlardı. Hep ağlayacakları bir zaman başlatıyordu onlar için aydınlık. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aydınlık soluna döndü. Şeytanı gördü. "Bana karanlığı gördüğünüzü söyleyin lütfen" dedi. Şeytan güldü. "Dipsiz boşluğa sebep olmadan kendi içine baksaydın ya, insanlar sana şikayete geldiklerinde onlara baksaydın ya, gözünü elinle perdeleseydin ya" dedi. Aydınlık ağzını açacakken o da kayboldu.<br />
<br />
Aydınlık sağına döndü. Güneşi gördü. "Güneş nereden bilecek o da benim gibi aydınlık" diye düşündü. Tam o sırada güneş patladı. Alevler fışkırıyor, belirsiz suretler alevlerin içinde haykırır suratlarla yok oluyordu. Merak içinde ona yaklaştı aydınlık. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TIeY1C4diEI/AAAAAAAAAA4/TerL_s2LBLk/s1600/karanlik2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="http://3.bp.blogspot.com/_U0VBxsPOtx0/TIeY1C4diEI/AAAAAAAAAA4/TerL_s2LBLk/s200/karanlik2.jpg" width="190" /></a>"Sen kimleri yakıyorsun?" diye sordu. Güneş ağzını açtı ve alev fışkırdı. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Ben kendini bana adayanlarla beslenirim." </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aydınlık kafasını yana eğdi. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Onlar seni bu kadar seviyor ve sen onları yakıyor musun?"</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Güneş bir kez daha ağzını açtı ve bir yerler için doğdu. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Yanmış etin kokusunu çok severim" dedi.</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aydınlık korktu. Paçalarından irin ve kan akar halde geldiği yere koştu. Fakat o kadar koşmuştu ki yorulmuş, zayıflamıştı. Ayda dinlenmeye karar verdi.<br />
<br />
Aya oturdu ve nefes aldı. Güneşe doğru duruyordu. Ayın arkasının karanlık olduğunu fark etti. "Acaba" diye düşündü. Hemen arkasına gitmeye çalıştı ama karanlık taraf ondan kaçtı. O yine koştu ama karanlık yine kaçtı. Aydınlık artık adı gibi emindi, karanlık ayın karanlık tarafındaydı. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Niye kaçıyorsun benden karanlık?" diye haykırdı. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Karanlık gerçekten de oradaydı. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Aptal aydınlık. Ben ayın karanlık tarafıyım. İstesen de gelemezsin yanıma. Niye geldin peşimden?"</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aydınlık ağlamaklı bir sesle cevap verdi. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Sıkıldım tek başıma. İnsanlar da özledi seni. Hadi yuvana dön." dedi.</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Karanlık bir iç çekti.</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Aptal aydınlık. Ben tatil yapmaya geldim çünkü altı ay boyunca sen olcaktın ortamda" dedi. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aydınlık bir şey anlamamıştı. "Niyeymiş o?" diye sordu. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Karanlık kafasını kaldırıp ona baktı ayın arkasından. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">"Çünkü orası kutup" dedi. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aydınlığın eğitimleri sırasında kutuplarla ilgili öğrendiği şey o an aklına geldi. "Eyvah" diyerek panik içinde gerisin geri koştu ama o gidince her yer dipsiz boşluğa dönüşmüştü. Siyahlık oraya da gelmişti. Aydınlık bu sefer onu yakaladı ve içine girdi. Siyahlık zevk alır gibi inledi ve aydınlık yok oldu.</div>Peder Zicklerhttp://www.blogger.com/profile/03009451978109316469noreply@blogger.com0