8 Aralık 2010 Çarşamba

Güzel ve Çirkin


I

“Güzel kadınla çirkin adamın vefası olmaz” dedi yaşlı adam sakalını sıvazlayarak. Turuncu saçları omuzlarına dökülen, çilli, portakal bahçesini andıran renkteki sivilceli, çirkin suratıyla onu pür dikkat dinleyen  Orton yaşlı adamın son söylediğine hak verdiğini belli eder bir şekilde kafasını salladı. Gözlerini bir an bile kaçırmamıştı. Sanki gözlerini kaçırsa ve o arada yaşlı adam bir şey söylese onu anlamayacakmış gibi davranıyordu.

“Güzel kadın her şeyi onun güzel götü, güzel memeleri için yaptığını düşünür. Çirkin erkekse ona acıdığını sanır.”
“Ne yapmam gerek üstat?”
“Öldür.”

Orton akıl hocasının kanlar içindeki başını yere bırakıp onun son isteği olarak kabul ettiği kapanış cümlesini yerine getirdi. Adamın üç çeyrek asırlık, iyice kireçlenmekten zor oynayan boynunu güç bela kırdı.

II

“Sağ yukarı, sol yukarı, sağ yukarı, sol yukarı, sağ yukarı, sol yukarı…” Güzel bir götü takip ettiği her zaman içinden bu ritmik replikleri söylemeyi kendine bir alışkanlık haline getirmişti Orton. Göt izlerken aklında asla “Bu götün içine girsem ne kadar muhteşem olur” diye geçirmiyordu. Orton, iki güzel göt lopunun nasıl olup da birbirlerini kıskanmadan, birbirlerinden rol çalmadan aynı hareketlerle oynadığına şaşırıyordu.

Neredeyse kimsenin olmadığı karanlık caddede o güzel götü takip ederken bunları düşünüyordu. Birden göte çarptı. Kadın durmuştu. Sonra arkasını döndü.

“Niye takip ediyorsun?” dedi.

Orton cevap veremedi. Elleri titremeye başladı. Götlerin yönetmeninin selamlamaya durması gibiydi, üstelik kamera arkasındaki memeler de ona selam veriyordu. Orton ağzını açmaya çalıştı ama beyni tüm vücuduna sanki bu filmi satın alması gerektiğini söylüyor gibiydi.

Titreyen ellerini kadının ağzını sertçe kapayıp, kollarını mengene gibi sıkarak kontrol edebildi. Kadın çırpınmayı bıraktığındaysa boğazını sıkmaya başladı. Bayılana kadar sıktı.

III

Kadın netliği ayarlanmamış bir kamera gibi görüyordu etrafını. Çok az ışık vardı. Rutubet kokusu da burnunun direklerini sikiyordu. Birden az olan ışıkla arasına bir karaltı girdi.

“Çok özür dilerim. Ne yapacağımı bilemedim. Şoka girdim diyebilirim. Yani ne desem bilemiyorum. Korkma benden. İnan ki kötü birisi değilim.”

Kadının gözlerinden korkudan yaşlar süzülüyordu. Orton bu manzaraya daha fazla dayanamadı. Kadının ağzını çözdü. Korku, şefkat ve şaşkınlıkla kadının gözlerinin içine ve sonrasında uçları korkunun getirdiği şehvetle dimdik olmuş memelerine baktı.

“Be… Beni serbest bırak. İyi bir insan olduğunu tahmin ediyorum. Yoksa şimdiye kadar bana çok kötü şeyler yapmıştın.”
“Sana kötülük yapma niyetinde inan ki değildim. Birden ne olduysa bana acıyarak baktığını gördüm ve korktum. Bana zarar verebileceğinden korktum.”
“Lütfen beni serbest bırak.”

Orton iki nefes çektiği sigarasını yere attı ve üstüne bastı. Kamburunu hafifçe düzeltme ihtiyacı hissetti. Kadının yanına gitti ve cebinden çıkardığı sustalı bıçakla kadının ellerini bağladığı ipi kesti. Kadın kaşları yukarıya kalkmış bir şekilde ellerindeki keskin ipin izlerine baktı ve onları ovuşturdu.

Orton yere emmi gibi çömelmiş, kadını izliyordu. “Hadi git şimdi” dedi.

Kadın Orton’un gözündeki pişmanlığı uzunca bir süre izledi. Korkarak yanına yaklaştı. Orton’un yüzünü tuttu. Kirli sakallarını hafifçe okşadı. Eline verdiği o erkeklik hissini gözleri kapalı anlamaya çalıştı. Gözlerini açmadan dudaklarını Orton’un dudaklarına kondurdu ve şehvetli bir şekilde öpüşmeye başladı. Dili Orton’un ağzının içinde kıvrak bir oryantal gibi oynuyordu. Tükürüğü çenesinden akana kadar onunla öpüştü ve birden geri çekilerek çıkmaya yeltendi.

Orton gözlerini hiç kapamamıştı. Hatta gözleri o göt loplarını çıplak görmüş gibi açılmıştı. Birden ayağa kalktı ve çıkmak üzere olan kadını kolundan tuttu. Kendine çevirdi. Kadın da şaşırmış ama tahrik olmuştu. Orton bir eliyle kadının kolunu tutarken hiç beklenmedik bir şekilde diğer elinde tuttuğu ip parçalarıyla kadının ellerini tekrar bağladı.

Kadın korkudan ağzını açtı ama kendisini yere yatırmış olan Orton bir elini de boğazına kadar sokmuştu. Orton kenarda duran sustalıyı tekrar eline aldı.

“Sen bana nasıl acırsın ulan orospu?” diye bağırdı. “Sen bana nasıl acırsın ulan orospu. Amına koduğumun orospusu seni. Sen bana nasıl acırsın, nasıl öpersin lan beni orospu.”

Sustalıyı kadının bluzunun altından soktu ve bir hamlede yukarıya kadar çıkardı. Hatta öyle sert çekti ki sustalının ucu kadının çenesine saplandı. Kadın o acıyla Orton’un elini ısırdı. Orton bağırarak elini dışarıya çıkardı ve kadına çok sert bir yumruk attı. Kadının kaşı patladı ve burnu kırıldı. Kan fışkırıyordu. Orton bir kez daha vurdu. Bu kez de kadının bir dışı kırıldı.

Kadının sutyeni önden kopçalıydı. Orton tek bir hamlede onu açtı. Sustalıyı önce sağ memesinin dış kenarından soktu ve yuvarlak bir şekilde memeyi kesti. Sonra aynı işlemi sol memesine de yaptı. İki memeyi de eline aldı ve defalarca bıçakladı. Sonra da sinirle rutubetli bodrumun en uç köşesine attı. Kadının göğüslerinden kan oluk oluk akıyordu. Yüzü bembeyaz olmuştu. Soğuk terliyordu.

Orton kadını ters çevirdi. Ama göğsünün yere değmesine izin vermedi. Kirli yere açık yara değerse iltihap kapar diye düşündü. Ellerini bağladığı ipi kesti ve kadını tekrar sırt üstü çevirdi. Sustalıyı da kadının yanına attı. Ayağa kalkıp sırtını döndü.

Bir sigara çıkarıp yaktı. “Sen nasıl acırsın lan bana orospu? Sen kimsin ulan amına koduğumun orospusu? Ne sanıyorsun kendini? Nasıl acırsın ulan bana nasıl ac…?” Cümlesi bir acı çığlığıyla ağzına tıkıldı. Ağzındaki sigarayı son anda sol eliyle tutmuştu. Sağ eliniyse o acıyla sırtına götürmek istedi. Ama sırtına saplanmış bıçağa ulaşamıyor, kendi etrafında kuyruğunu takip eden bir kedi gibi dönüyordu. Zaten bıçağın sapını kadın tutuyordu.

Göğsünden kan fışkıran, bembeyaz suratlı, çirkin bir zombi gibi gözüken kadın haykırıyor, bıçağı bırakmıyordu. Tüm gücünü kullanıp diziyle Orton’un beline vurdu. Orton yere yığıldı yüz üstü. Sigarası halen sol elindeydi, mundar olmasını istemiyor gibiydi.

“Sana acıyan kim ulan orospu çocuğu?” diye haykırdı kadın. “Al ulan orospu çocuğu, sana acıyan kim, sana acıyan kim?” Sustalıyı sırtından çıkarıp defalarca sapladı Orton’un sırtına. Sonra yorulmuş olacak ki bıraktı. Orton’un gözbebekleri küçülmeye başlamıştı.

Çok kan kaybetmişti kadın. Son gücüyle sürünerek Orton’un memelerini fırlattığı karanlık köşeye doğru gidiyordu. Ama başaramadı. Memelerine bir güzel bacak boyu mesafe kalmışken kalçalarına bir el yapıştı. Orton damarlarında kalan son kanla kadına yapıştı. Kadının artık haykıracak gücü kalmamıştı. Orton sürüne sürüne kadının baş hizasına kadar geldi. Kanlı elleriyle yüzünü tuttu ve kadını ters çevirdi. Omzuna koydu.

“Sevgilim sırt üstü dur. Omzuma yat. Bak omzum geniştir. Çirkin de olsam omzum geniş. Memelerin mikrop kapar” dedi gülümseyerek. Kadının omzunun üstünde yatan başını okşadı. Kadın o sırada öldü.

Orton kadının saçlarını okşamaya devam ediyordu. “İnandım biliyor musun? Bana acımadığına emin oldum. Ne güzel bıçakladın öyle acımasızca.”

Birkaç kez daha okşadı ve gülümseyerek o da öldü.

Güzel ve çirkin, sanki sıcacık yataklarında, sabah güzel bir kahvaltının hayalini kurar gibi ölü bir şekilde yatıyordu. Başlangıçtan tek farkı vardı. Güzel çirkin olduğunu, çirkin de güzel olduğunu sanarak öldü.