28 Eylül 2010 Salı

Beni Yak!

Benzini depoya koyarken, o içerde huzursuzlanmaya başlamıştı.

Kulağınızdaki müzik çalarda, mistik ya da ürpertici müzik çalarken insanlar daha kuşkulu gözükür gözünüze, yürüdüğünüz yollarda senaryo icabı gizem ve korku yaratırsınız ya kendinize; her litre benzin, korkunun dozunu artırıyordu.

Kapılar kilitliydi sanırım ama camı kırmadan gaza basıp gidebilir miydim? Henüz başaramamıştım.

Tam doldurmuştum depoyu ki, patlayan camın sesini duydum. Kımıldayamadım yerimden. Koşmaya çalışacaktım ama bacaklarım, yüzlerce yıllık bir ağacın kökü gibi mıhlanmıştı yere.

Ağzında köpüklerle girdi camdan. İçinden geçtiği pencere elini, yüzünü kesmişti. Kanlar fışkırıyordu her yerinden. Arabanın üstünden fırladı üstüme. Bağırıyor kızıyordu bana. Bir kafa attı. Damarına batmış kırık camlardan birisini çıkardı etinden. Kanlar üstüme fışkırmaya başladı.

Cam hayli büyüktü. Boğazıma sapladı. Acıttı biraz. Yukarıdan izliyordum bana zarar vermesini. Yukarıdan daha korkutucu gözüküyordu.

‘Ben’ yere çömeldi; ‘ben’e yardım edememek de korkutucuydu. Yere çömelen ‘ben’i tekmeledi. Tekmeledi. Tekmeledi. Yukarıdan elimi bile uzatmadım.

Sonra sakinleşip arabaya geri bindi. ‘Ben’ de tekrar bindi arabaya kanının fışkırdığı yerlere bastırarak.

Gaza basıp gitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder